12/11/2009

Varolmanın Dayanılmaz Kadınlığı




Nehirlerden ,denizlere oradan okyanuslara uzanan sihirli bir sözcük düşürmüş küpün içine adam. Ve ağzını sımsıkı kapamış. Onu koyacağı gizli bir yer arıyormuş gözleri. Ayın yeryüzüne indiği bir akşam onu alelade bir deniz kabuğunun içine yerleştirmiş. Unutmaya ant içmiş. Unutmuş..

1970’ lerden sonra post modernizm feminizm içine girmeye de başladı. Manifestolar yazıldı bir takım isimler bir araya geldi vs vs. Artık sadece freudyen bakış açısının getirdiği şekliyle kadının cinsel kimliğini tanımlamak yerine Lacan’in bilinçaltı dil söylemleriyle de birleşti. Sonuç olarak kadının cinselliğinin tıpkı erkeğinde olabileceği üzere toplumsal,kültürel baskılar ve deneyimlemeler sonucu oluştuğuna dayanan yeni bir söylemle yerini aldı.
Freud’un sürekli kullandığı kadını betimleyen imgeler zaman içinde ,kültürel ve toplumsal gerçeklik içinde değişmeye çeşitlilik göstermeye başlayınca “kadın kimliği” dediğimiz şey bu cılız kavramların içinde kayboldu. Kadın anatomik olarak bir gerçekliktir. Bunun üzerine giydiklerimizin çoğu yaptırımların oluşturduğu kısmı bir diğeri de kendi tercihlerimizden oluşturduğumuz kısmıdır. Bu hususa dikkat edelim çünkü artık neyin gerçekten kendi irademizle seçtiğimiz bir unsur olduğunu anlayamayacak hale geldiğimizi düşünüyorum. Post modernist söylemlerin “bir kadının kendisini cinsel olarak metalaştırma tercihinin bir güçlenme eylemini temsil edebileceğini ve böyle bir tercihin kesin olarak olumsuz biçimde değerlendirilemeyeceği gerçeği” gibi yeni çağ sapkınlığı olarak nitelendireceğim bir duruma gelmiş olması elbette üzücüdür.

Şimdi Türkiye’deki durum biraz daha farklıdır, yaşadığımız toprakların etkisiyle bu tip haykırmaların sadece şehir kültürü almış kadınlarda ortaya çıkması normal peki ya kalan milyonlar. Oysa hepimiz burada bunun örneklerini temsil eden kadınların varlığıyla bir genellemeye varıyoruz ki bu çok yanlış. Çünkü yüzeyin hemen gerisinde durumun daha da vahim olduğunu düşünmekteyim. Hepimizin aşağı yukarı kadının cinsel kimliğini ilk rounda ortaya koymasını özgürleşmiş bir hareket olarak algılamaya programlanmış gibiyiz. Bunu destekleyecek bütün nesnel gerçekliği sağlayan sistemi yadsımamakta olmaz. Görsel işitsel medyasıyla, reklamı, filmi pazarlama mantığıyla her şeyin içine ziplediği kadın modelleri ana hedef erkek kimliği üzerinde bir virüs yaratmaktadır. Bu virüse bağımlılık gösteren erkek türleri sistemin çarklarında kusursuz ve itaatkar bir biçimde hizmetine devam etmektedir. Aslında ortada kadın-erkek karşıtlığı gibi bir durumun olmaması gerektiğini defalarca söylesek bile hepimizin eylemleri bir o kadar bizleri yatak dışında kalan her kısımda ayrıştırmaya devam ediyor bu haliyle. Kadını anlamaya çalışan adamlar ve kendini adamlara anlatmaya çalışan kadınlarla dolu çok sesli bir saçmalığa dönüşüyor durum.

Kadının cinselliğini erkek merkezli oluşumdan çıkarması, kendi nesnelliğini (vaginal keşif) ile kutsamaya başladığı bir dönemde olduğumuz malum. Aynı şekilde erkeğinde kadını bu yönüyle algılamaya başlaması, kadını sadece tatmin olan olamayan ,kendisini de tatmin sağlayıcı olarak tanımlaması ve içine ne kadar aşk,sevgi bir çok değer yargısı koymaya çalışsa da yatakta uzanan 2 çıplak vahşi bedenden fazla olamadıkları duygusuyla yalnızlaştırılmıştır.

Feminist söylemlerin erkeği bu noktada neden rahatsız ettiğini anlamak kolay sanırım Özgür ifade tanımını kadının cinselliğini kolayca dile getirebilmesi dışında hiçbir alanda istemeyen öyle olduğunda “hadi hesabı öde o zaman” şeklinde sanki gezici bir birlik varmış hey sen feminist olmuşsun al sana kızım 10 bin dolar artık hesaplarını kendin öde diyen gizli bir örgüt tarafından sahiplenmişiz gibi anormal beklentiler içine girdikleri traji-komik bir hal almıştır. Kadının sistemin en büyük aracı halinden çıkacak olması hepimizi daha özgün ve anlaşılır bir duruma getirecek oysa. Feminizm bence bugün kendini yitirmekle yeniden doğacağı bir sürece kitlenmiştir. Artık post modernist söylemlerin bu yüzyılda insan üzerinde kan kaybediyor oluşu her geçen gün bunu örseleyecek yeni akımların çıkıyor oluşuna bakarsak üzerinden hışımla geçtiğimiz karanlık çağın bile geri gelmesi muhtemel gözüküyor bana.


Milyonlarca yıl sonra kıyıya vuran o deniz kabuğu başka bir adamın eline geçmiş.
Yavaşça kapak açılmış.

Beyaz bir inci haykırmış.
“Ben kadının.”

Hiç yorum yok: