12/09/2010

Illuminate My heart




Bütün gece duydum onları. Duvarların içindeler. Kocaman farelerden bahsediyorum, kemiriyorlar. Hiç durmadan hareket ediyorlar. Fısıldıyorlar. Derinlikten bahsediyorlar.


Güneşi kapatan aykırı ağaçlar yetişince kafa derilerimizden
Bir karış aşağısı karanlık oldu.

Derinlik.
Küçük kızların cep telefonlarını süsleyen pembe bir kondom

Yıllardır bu büyük bahçede kayıp bir göz arıyorum. En son ağladığımda düşürmüştüm.
Hatırlamıyorum zamanı neydi. Kimdim. Hanginizdim.

Bir kedinin peşinden ilerliyorduk ağır ağır. Buz torbalarına doldurmuştuk acılarımızı. Nietzsche ‘nin omzundaki bir yaradan her saat başı hayat fışkırıyordu. Yaşam doluyorduk. Güçlüydük. Ölümsüzdük. Kıçlarımızdan sarkan intihar çiçekleri ,ağzımızda eski saksılar kadar Asil.

Kayıp bir göz arıyordum. Hatırlamıyorum.



Deniz kabuklarının arasına sıkıştırıldım sonra , kıpırdayamıyordum olduğum şeyden. Her defasında yeni bir kokuyla çığlımı bastırıyordunuz.


Duyuyorum onları duvarın içindeler. Fısıldıyorlar..


5 gün karanlık ve dalga sesleriyle uyandığın o kasaba. Bir gün başkasını koyduğunda bu deliğe kim olduğunu anlayacaksın diyen o ses.
Ah Güzel kalan hiçbir yara yok lale!
Her yerim acıyor işte
Kızıl taylar, pembe bacaklı deniz kızları
Hepsini yuvarladım aşağı.


Duvardaki fısıldıyor;

“Söyleyecek başka bir şeyim yok artık.
Unutmak istemiyordum oysa.
Güzel kalan yaralar da vardır çünkü...
Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.
Hiç unutmayan kadınlar vardır... limon kokulu...
herşeye rağmen... yağmur kalan kadınlar vardır...” L.M

Hiç yorum yok: