1/20/2009

Kahve Bahaneleri





Yine ben... Aynı yüzsüzlüğümle buradayım. Bahçelerden, konuk sazlıklardan geçerek çakırdikenlerine basarak , topal kelebekler lahtini kucaklayarak, ve söz vererek akşam sefalarına, şakayıklara ..bir daha kimsenin beni incitemeyeceği umudunu yolun sonundaki dumanlı bir mağarada bırakarak …İşte ben..Burada…Kırarken serçe parmaklarımı sofranıza…


Bir kusursuz gün…her şey kendi ekseninde olağan devinimini tamamlarken, ben onun içindeki ışık lekelerini fark ettiğimde anladım. Gerisi ve ilerisi yok oldu.Ne yaptıklarımın önemi vardı artık ne de yapabileceklerimin. Onun içinde dönmek zorunda olan “ben” i kendi kusursuzluğuna teslim ettim. Ölümsüz oldu.

Yaşama olan isteğimi sorgularken bulurum kendimi çoğu zaman ,çünkü bilirsiniz nefret edilecek, küçümsenecek, hakkında sürekli kötü konuştuğumuz bunca materyale sahipken ve sürekli bunları dile getirip yaşadığımız zamanın ucuzluğundan ve çıkmazlarından bahsederken, ertesi gün yine sahneye çıkma arzusunu yeniden duyarız hepsine rağmen. Kötü olmak alışkanlıktır çünkü. Derimizin ve dilimizin üzerinde inceden kapaktır. Çıkıp kendimizi ve herkesi aşağılık ilan edip tekrar,tekrar daha dibine batmayı severiz. Aslında dibine falanda indiğimiz yoktur. Bir tip ritüeldir bu. Yüzeyinde ayağının takıldığı yerden, gözünün iliştiği yerden kurtulma çabasıdır. Karşılaşabileceğin herkesi “kendin” ilan ettiğinde daha katlanılır gelebilir. 2. aşamada herkesi aynı olmakla suçlarız. Oysa zaten en başından her şeyi aynı yapan bizizdir. 2. aşamada kendimizi soyutlama arzusunu yaratan farklı olma isteğini görmezden gelip sırf bunu yapmak zorunda hissettiğimizden dolayı, olanı yerine getiren olması gerekeni tamamlayanmış gibi davranmaya başlarız. Ama durum herkesi kendimiz gibi ilan ederek olduğumuz şeyden kurtulma çabasıdır. Kendimizi bir başımıza iyileştirme çabası ahmakçadır belki de bilemiyorum bunu. Bunun yarattığı tek şey birden fazla “yüz” dür. Birincil yüzüm bu hayatın en ince noktasına dahi tutku beslerken diğer yüzüm onu red etmekle uğraşacaktır. Sonunda sadece kendi içimdeki yüzlerle zaman geçirmek zorunda olan bir yaratığa dönüşeceğim. Bunları yazdığıma göre çoktan dönüşmüş olmalıyım. Kafka’nın yazdığı kadar kolay olabilseydi keşke. Bir böcek ya da bir fare ya da başka bir şey. Ama ben olmayan bir başkası.

Dünyayı kavramaktaki yetersizliğim beni içimin içine kör etmekle kalmayıp dışarısını algılayabileceğim nesnel görüşlerime de darbeler vurup beni yeryüzünde mutsuz, sefil, labirentte kendi çıkışını arayan , bunu da sadece kendi yüzleriyle savaştığında başarabilecek gibi hissetmeme neden olmuştur. Kendi zayıflığımdan yeni bir “ben” kurtarana kadar da devam edecek.

Hiç yorum yok: