2/10/2009

Falling Horses



Havaya karışıyor kalbimin iniltisi. Soğuk gri camın önünde topallayan atları sayıyorum. Kasvetli bir şarkının son ritimleri gibi parmaklarım. Pencere pervazlarına dokunuyor. Sakat ruhum oyalanıyor içimde. Gözlerinizde unuttuğum kelimeler acıtıyor canımı. Dillendirmediğim her şey kesiyor etimi. Ne azdınız oysa, kocaman gövdeye damlayan sular. Yine de bir gövdeyi kirletecek kadar yağdınız.

Susmak... Sizin gibi olmanın yollarından biriydi sadece. Ben sustum mu bilmiyorum, sanırım öyle çok konuştum ki ,şimdi alnımın ortasında basılmış sevimli dipnotlarınızla yaşamayı öğreniyorum. Küçük oyunlar, küçük sahneler, pembe şekerli trajediler, hepimiz öyle komiğiz, öyle sıradan. Fakat içimizdeki o farklı olma duygusu yaşadığımız en ufak anı ustalıkla kutsallaştırmasını çok iyi biliyor. Baksanıza bütün dünya yüceliklerimizle dolu.

“Katıla katıla ağlıyor benim ellerim, şeffaf bir tülün ardından kaf dağlarına umut taşırken insanlık. “

Kaybedecek şeylerin azlığı bir o kadar anlatma isteğine dönüşüyor. Odaya, kapıya duvara konuşmak gibi. Ötede sandığını berikine yamamak gibi. Herkes kendi şeytanını karanlıkta boğabilirmiş oysa. Boşuna ışıklara kaçtığımız.

Bilinçaltına bir dilaltı hapıyla bu işi çözmek istiyorum. Yetti bunca titreyişim içimde. Dalga dalga gürlüyor bir küçük kız “beni duyan var mı” “beni duyan var mı”

Artık duymuyoruz seni küçüğüm. Bir trajediye daha kaptırıyoruz günümüzü.

Şimdi fırtınadan arta kalan ivedi bir yalnızlıkla topluyorum eteklerimi. Kanatlarımı gömüyorum. Tenime işleyen acı kalbimin orta yerinde kendini ilk bulduğu boşluğa karmaya çalışıyor. Kendine olan nefretini saklayarak her kuytu köşesinde.

Uykumun en güzel yerinde ,bir çatlaktan yine sırıtana kadar;

soğuk gri camın önünde topallayan atları sayıyorum.

Kalbimin iniltisini bağışlıyorum.

1 yorum:

Ömer dedi ki...

Link ölmüş.. Keşke ölmeseymiş..